Thomas Aquinas (Tomas Akuinas diye okunur) kendisinden sonraki bütün bir felsefe tarihini derinden etkilemiş çok önemli bir düşünürdür. Onun etkisinin büyüklüğünü, elbette, düşüncelerinden çok faydalanmış olduğu Aristoteles’inkiyle kıyaslamak hiç doğru olmaz. Yine de Thomas Aquinas, Aristoteles’i en iyi şekilde yorumlamış filozof olarak haklı bir üne sahiptir. Thomas Aquinas adı, Batı’da genel olarak kabul görmüş belli başlı felsefe tarihçilerinin kullanageldikleri bir addır. Kendisini anlatmak bakımından Thomas Aquinas dışında Aquino’lu Thomas, sadece Thomas ve Aquinumlu Tommasso adları da kullanılmaktadır. Biz burada, başta da dile getirdiğimiz gibi, güvenilir kabul ettiğimiz Ortaçağ felsefesi uzmanlarının yaygın olarak kullandıkları bir adı tercih ediyoruz. Aquinas adı, kendisinin doğmuş olduğu Aquinum’dan gelmektedir. Thomas Aquinas 1224 veya 1225 yılında doğmuştur. Bazı kaynaklarda doğum tarihi olarak 1226 yılı da dile getirilmektedir. Aquinas’ın babası, Roccasecca ve Montesangiovanni yöresinin hakimiydi. Annesi Theodora (öl. 1255) Napoli’li Caracciolo sülalesinden gelmekteydi. Babaannesi olan Francesca de Suabia ise Barbarossa’nın kızkardeşiydi. Buradan anlaşıldığı kadarıyla, Thomas Aquinas sadece felsefi açıdan çığır açmış önemli bir kimlik olarak değil; fakat aynı zamanda döneminin önemli bir siyasal kişiliği olarak da dikkat çekmektedir. Bununla birlikte o, geçmişte pek çok filozofun yapmış olduğunu tekrarlayarak politikadan uzak bir yaşamı seçmiştir. Thomas Aquinas Napoli’deki bir okulda 19 yaşına kadar özellikle yedi özgür sanat (septem artes liberales) üzerinde yoğunlaşan bir eğitim aldı. Kendisine ders veren hocaları ağırlıklı olarak Aristotelesçiydiler. Hemen burada, Aristoteles felsefesinin aslında Kilise’nin resmî öğretisi ile ciddi bir karşıtlık içerdiğini vurgulamak gerekir. Zira Aristoteles’e göre evren öncesiz-sonrasız bir yapıydı. Ona göre, Platoncu evren anlayışının önemli figürlerinden biri olan “demiurgos”a gerek yoktu. Bu konuda “Kendisi Hareket Ettirilmeyen İlk Hareket Ettirici” (Primum mobile) yeterliydi. Bu yüzden, Aristoteles’in Batı Ortaçağında özellikle Fizik ve Metafizik isimli eserleriyle yer alması engellenmekteydi. Buna ilişkin gösterilebilecek en güzel örnek Aristoteles felsefesinin Paris Üniversitesi’nde çok uzun bir süre boyunca yasaklanmış olmasıdır. Thomas Aquinas, 1244 yılında girdiği Dominiken tarikatında çok önemli filozoşardan dersler aldı. Paris’teyken özellikle Albertus Magnus’un vermiş olduğu derslerin kendisi üzerinde derin etkiler bıraktığını söyleyebiliriz. 1248 yılında hocası ile birlikte, şimdiki Almanya’da bulunan Köln şehrine gitti. Orada kaldığı dört yıl boyunca önemli çalışmalar yaptı ve Albertus Magnus’un önerisi üzerine Paris’e geri döndü. Paris’te Petrus Lombardus’un Sententiae adlı eseri üzerine dersler verdi. Thomas Aquinas, 1260 yılı başlarına kadar Paris’te kaldı. O yıl Napoli’ye geri döndü. İtalya’da değişik şehirlerde 1268 yılına kadar dersler verdi ve aynı yıl Paris’e geri döndü. 1272 yılında Napoli’de kurulan bir okulun başına getirildi. 1273 yılının Aralık ayında yazmayı bıraktı. Şu sözlerin kendisine ait olduğu tanıklarca dile getirilmektedir: “Artık bir daha yazmayacağım, bu kadarı yeterli. Geriye dönüp baktığımda bütün bu yazılanların büyük bir saçmalık olduğunu görüyorum. Hakikat, kendisinin ifade edilebilmesi için tüm bu saçmalıklara katlanamayacak kadar saf ve biriciktir. Hakikati bir daha asla rahatsız etmeyeceğim.” Dönemin Papası X. Gregorius tarafından Lyon’daki bir toplantıya davet edildi. 1274 yılının Mart ayında yola çıktı; fakat yolda, Campania civarında 7 Mart’ta yaşama veda etti.Thomas Aquinas’ın bütün eserleri 1570 yılında yayımlanmış Piana baskısında mevcuttur. New York’ta 1948 yılında yeniden basılan Parma baskısı da (1852-1873) 1871-1880 yıllarında yayımlanmış olan Paris baskısıyla birlikte dikkate değer toplu eser yayımlarıdır. Yirminci yüzyıldaki en önemli yayın çalışması Torino’daki Marietti yayınevi tarafından gerçekleştirilmiştir. Hemen bütün eserlerinin İngilizce ve Fransızca çevirileri vardır. Ülkemizde, De Ente et Essentia adlı çalışması, Betül Çotuksöken Saffet Babür tarafından Türkçeye aktarılmıştır. Eserlerinin tamamının yaklaşık olarak on üç milyon kelimeden oluştuğunu ileri süren felsefe tarihçileri bulunmaktadır. Bu kadar çok yazmış olan bir filozofun eserleri de çok farklı alanlardadır. Bazıları aşağıda gösterilmektedir: Liber de Veritate Catholicae Fidei contra errores Infidelium seu ‘Summa Contra Gentiles’, Summa Theologiae, Quaestiones Disputatae De Veritate, Quaestiones Disputatae De Anima, In octo libros Physicorum exposition, In libros De anima, De unitate intellectus contra Averroistas
0 Comments
Rogerus Bacon, ya da daha tanınmış adıyla Roger Bacon, genellikle bir 17. yüzyıl düşünürü olan (1561-1626) Francis Bacon ile karıştırılır. Her iki filozof da deneyden türetilmiş bilgiyi önceleyen bir felsefe anlayışına sahiptiler. Francis Bacon’dan çok önce yaşamış olan Rogerus Baco’nun yaşamı hakkında bildiklerimiz bazı çelişkili malumatlara dayanmaktadır. Geleneksel olarak kabul edilen doğum tarihi 1214’tür. Bazı kaynaklar Baco’nun 1220 yılında doğmuş olduğunu ileri sürmektedir. Bugünkü İngiltere’de bulunan Ilchester’da dünyaya gelmiştir. Oxford Üniversitesi’nde 1228-1236 yılları arasında eğitim görmüş, daha sonra Fransa’ya gitmiş ve 12371247 tarihleri arasında Paris Üniversitesi’nde dersler almıştır. Paris’te kaldığı yıllarda Aristoteles’in doğa felsefesi üzerine dersler vermiş ve bu alanda Paris Üniversitesi’nde ders veren ilk hoca olmuştur. Paris’teki uzun dönemden sonra tekrar Oxford’a dönmüş ve 1247 ile 1250 yılları arasında dersler vermiştir. Bu dönemde, özellikle Robertus Grossetesta’nın çalışmalarının etkisi altında kalmış ve çalışmalarını yoğun bir biçimde bilimsel alanda sürdürmeye devam etmiştir. Rogerus Baco 1257 yılında Fransisken tarikatı na dahil oldu. En önemli eserlerinden biri olan Opus Majus’un bitiş tarihi 1267’dir ve bu eseri o dönemin Papası olan IV. Clementus’a takdim etmiştir. Eser, o dönemde Hıristiyan dininin eğitimi konusundaki reform çalışmaları için büyük bir ümit olarak algılanmıştır. Bununla birlikte, 1277 yılında Rogerus Baco’nun içinde yer aldığı Fransisken tarikatının önde gelenleri kendisini tehlikeli sayılabilecek yeni düşünceleri öğretmekle suçlamışlardır. Özellikle astroloji alanındaki çalışmalarından dolayı suçlamalara maruz kalan Rogerus Baco 1292 yılına kadar hapiste yatmıştır. Aynı yıl içinde ölmüştür. Rogerus Baco’nun Ortaçağ içinde çok ilginç bir kişiliği vardı. Hiçbir zaman Kilise Babalarının etkisi altında kalmadı. Otoriteye mutlak anlamda itaat fikri onun hiç hoşlanmadığı bir düşünceydi. Geçmişi çalışmalarına yansıtmazken; ba ğımsızca ele aldığı deneysel araştırmalar aracılığıyla bilimin geleceği ile ilgili olarak ciddi bir kapı aralamış oldu. Paris Üniversitesi’nde vermiş olduğu Aristoteles dersleri ile bir yerde Thomas Aquinas’ın öncülüğünü yapmıştır. Kendisiyle farklı tarikatlardan olsalar da Aquinas’ın bazı konularda ondan etkilenmiş olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır. Rogerus Baco’nun eserlerinin ortaya çıkmasında elbette pek çok etken bulunmaktadır. Bu etkenler arasında bazıları çok önemlidir. Baco’nun düşüncelerini olumlu yönde etkileyen isimlerden biri ünlü İslam filozofu İbnü’l Heysem’dir. Kelamdan felsefeye geçişi gerçekleştiren ilk İslam filozofu olarak kabul edilen Kindi’nin etkisinde kalan İbnü’l Heysem, Rogerus Baco’yu optik çalışmaları aracılığıyla etkilemiş bir isimdir. Baco’yu etkileyen isimlerden bir başkası da, Secretum Secretorum adlı eseri kaleme aldığına inanılan sahte Aristoteles’tir. Baco, Aristoteles ve Seneca’dan da etkilenmiş, Aristoteles’in Meteora’sı ve Seneca’nın Quaestiones Naturales’i (Doğaya İlişkin Sorular) üzerine verdiği derslerle haklı bir üne kavuşmuştur. Kaleme aldığı De Multiplicatione Specierum (Türlerin Çokluğu Hakkında) başlığını taşıyan eseri doğa felsefesi alanında önemli bir çalışmadır. Baco’nun gene bilimsel temelli çalışmalarından olan Perspectiva ise algı ve görme ile ilgilidir. Rogerus Baco’nun diğer çalışmalarını şu şekilde sıralayabiliriz: Opus Maius (Büyük Eser), Opus Minus (Küçük Eser), Opus Tertium (Üçüncü Eser), Communia Naturalium (Doğanın Ortaklığı), Communia Mathematica (Matematiğin Ortaklığı), Summulae Dialectices (Mantığın Üst Anlatımı), Geometria Speculativa (Spekülatif Geometri), Compendium Studii Philosophiae (Felsefe Çalışmaları Hakkında Özlü Bilgiler) ve Compendium Studii Theologiae (İlahiyat Çalışmaları Hakkında Özlü Bilgiler). Rogerus Baco, bu sonuncu çalışmayı tamamlayamadan ölmüştür. Rogrus Baco’nun tıp, astroloji ve optik alanında kaleme aldığı yapıtları, kendisini on yedinci yüzyılda meşhur etmiştir. Yukarıda anılan yapıtlarından Perspectiva 1614 yılında Frankfurt’ta basılmıştır. En önemli eseri olan Opus Majus eksiksiz olarak ilk defa 1733 yılında Londra’da basılmıştır. JOHANNES SCOTTUS ERIGENA Kimdir? Hayatı / YaşamıEriugena’nın kelime anlamı “İrlandalı”, “İrlanda’da doğmuş” demektir. Başka bir şekilde ifade edilirse Eriugena, “Erin halkından doğan” anlamına da gelir. Ortaçağ’ın belki de yegane İrlandalı filozofudur. Aslında bu isim ona çok geç bir tarihte, Dublin başpiskoposu Ussher tarafından 1632 yılında verilmiştir. Gene dikkat edilecek olursa hem Scotus hem de Eriugena isimleri “İrlanda’da doğmuş” anlamına gelmektedir. Eriugena isminin ayrıcalığı, Ioannes Scotus’un, on üçüncü yüzyılda doğmuş olan Duns Scotus ile karıştırılmasını engellemek düşüncesi olmuştur. Eriugena, Karolenj döneminde İrlanda’dan Avrupa’ya göç etmiş olan çok sayıda bilginden birisidir. Ne zaman doğduğunu tam olarak bilmiyoruz. Bununla birlikte 810 yılı civarında doğmuş olabileceği düşünülmektedir. Adının çok genel bir ad olmasından dolayı yazılı belgelerde yaptığı seyahatlerin takibi de güçtür. Bu yüzden yaşamındaki bazı kısımlar kestirme ifadelerden ibarettir. Büyük bir olasılıkla Atina’da, belki Doğu’da bir merkezde eğitim aldı. Yaklaşık olarak 845 yılında Carolus II’nin (Dazlak Charles olarak da bilinir.) himayesindeki kraliyet okulunda görev aldı. Bu görevinde özellikle özgür sanatlar üzerine dersler verdi. Bu sürede müzik ve tıp ile de ilgilendi. Eriugena hakkında 870 yılına kadar izini sürebileceğimiz belgeler bulunmaktadır. Bu tarihten itibaren ne yaptığını, nereye gittiğini kesin olarak söylemek mümkün değildir. Bununla birlikte, bir ihtimal İngiltere’ye geri dönmüş ve 877 yılına kadar dersler vermiştir. Birtakım tarihçilerin kuvvetle inandıkları şey, Eriugena’nın bir ders esnasında öğrencileri tarafından kalem saplanarak öldürüldüğüdür. Bazı metinlerde şehit olarak anılmaktadır. JOHANNES SCOTTUS ERIGENA YAPITLARIEriugena’nın yapıtları Patrologia Latina’nın 122. cildinde bulunmaktadır. Buradaki eserleri arasında De Divisione Naturae (Doğanın Bölümlenmesi Hakkında), De Divina Praedestinatione (İlahi Kader Hakkında) bulunmaktadır. Onun bir diğer önemli başarısı, kendisinden önce yaşamış olan önemli filozof/din adamlarının eserlerini Eski Yunancadan Latince’ye aktarması ve bunlar üzerine çeşitli yorumlar yazmış olmasıdır. Bu bağlamda, özellikle ünlü Atinalı filozof Dionysius Areopagita’nı n (Sahte Dionysios olarak da bilinmektedir.) De Mystica Theologiae (Peri Müstikes Theologias İlahiyatın Gizemi Hakkında), De Divinis Nominibus (Peri Theion Onomaton İlahi İsimler Hakkında) ve De Caelesti Hierarchia (Peri tes Ouranis Hierarkhia Göklerin Sıradüzeni Hakkında) eserleri önem taşımaktadır. Bunların yanı sıra Eriugena’nın Maksimus Confessor (580-662) ile Gregorius Nyssenus (335-394)’un bazı eserlerini Latinceye çevirdiğini biliyoruz. Maksimus Confessor’un Gregorius Nyssenus’un kaleme aldığı insanın doğası hakkında bir inceleme olan De Imagine adlı eserinin üzerine yazdığı yorum da Eriugena tarafından Latinceye çevrildi. Bu eserin çevirisi, özellikle o dönemde pek çok filozofun ilgi duyduğu önemli bir başvuru kaynağı oldu.
Augustinus’un ölümünden yarım yüzyıl sonra doğan Boethius’un asıl ismi aslında uzundur: Anicius Manlius Severinus Boethius. Romalıların sonuncusu olarak da anılan Boethius MS. 480 yılında Roma’da dünyaya geldi. Doğu’da bundan beş yıl sonra Proklos (410-485) öldü. Babası, Roma’daki ünlü sülalelerden birisi olan Anicii’ye mensuptu ve bir ara konsüllük de yapmıştı.Çocuk yaşta babasını kaybedince, daha da ünlü bir ailenin üyesi olan Symmachus tarafından evlat edinildi. Symmachus’un kızı Rusiticiana ile M.S. 495 yılında evlendi. Boethius, gençliğinde, hâlâ etkinliğini kaybetmemiş olan Atina’da Grek kültürü ve felsefesi üzerine dersler aldı, Grekçe öğrendi.Bu dönem içerisinde Platon ve Yeniplatonculuk, Aristoteles ve Aristotelesçilik, Stoa felsefesi ile tanıştı, pek çok eseri aslından okuma fırsatı buldu Atina’da öğrenmiş olduğu Grekçe sayesinde pek çok Grek felsefe eserini daha sonra Latinceye çevirdi ve bütün bir Ortaçağa çok ciddi bir katkı sağlamış oldu. Her iki dili de çok iyi bildiğinden çok sayıda Grekçe felsefi terimin Latince karşılıklarını buldu ve bunları eserlerinde kullandı. Boethius İtalya’ya döndüğünde ortalık biraz karışmış gibiydi. Ostrogotlar bütün bir İtalya’yı işgal etmişlerdi. Başlarında meşhur Theodoricus (493 ile 526 yılları arasında hüküm sürdü) bulunmaktaydı ve ülkenin yönetim merkezini Roma’nın bir kaç yüz kilometre güneyindeki Ravenna’ya taşımıştı. Dolayısıyla Boethius Roma ile Ravenna arasında bir seçim yapmak zorundaydı ve Roma’yı tercih etti. Yüksek yaşam zevki ve zekası sayesinde kamu hayatında önemli bir yer elde etti ve 510’da konsüllük görevinde bulundu. 522’de iki oğlu birden aynı görevi üstlendiler. Kral Theodoricus kendisine bazı kamusal görevler yükledi. Bununla birlikte zamanının çoğunu çeviriler yapmaya ve yorumlar yazmaya adadı. Zaman içinde Kral Theodoricus’un himayesinde önemli görevlere kadar yükseldi. 522’de devlete ihanetle suçlanan Albinus’u savunduğu için gözden düştü ve hapse atıldı. Pavia’da mahkemesiz bir sürecin sonunda idama mahkum edildi. İşkenceye maruz kaldı. Hakkında verilen idam hükmü biliniyor olsa da Boethius’un idamı konusu açık değildir. Bununla birlikte 524 veya 525 yılında öldüğünü ve hemen arkasından da Symmachus’un idam edildiğini biliyoruz. Katolik Kilisesi 1883 yılında Boethius’u şehit ilan etti ve eserlerini çok önemli saydığını duyurdu. Boethius’un eserleri Manlii Severini Boetii opera omnia başlığı altında 1847’de Migne tarafından yayımlanan Patrologia Latina’nın 63. Ve 64. Ciltlerinde yer almaktadır. Buna göre 63. Ciltte yer alan eserler şunlardır: Felsefenin Tesellisi Hakkında (De Consolatione Philosophiae). (Felsefe tarihinin en çok tanınan eserlerinden biridir. Hapisteyken kaleme almıştır. Türkçe’ye çeviri si Prof. Dr. Çiğdem DÜRÜfiKEN tarafından yapılmıştır.) ; De Arithmetica Libri Duo; Megaralı Öklid’in Geometri Kitabının Boethius Tarafından Yapılmış Çevirisi (Euclidis Megarensis Geometriae Libri Duo Ab A M Severino Boethio Translati) ; Geometri Hakkında Kitap (Liber De Geometria). 64. ciltte yer alan eserleri ise şöyledir: Porphyrios’un Diyaloglarının Victorinus Tarafından Çevirisi (In Porphyrium Dialogi A Victorino Translatio); Porphyrios’un Kendi Çevirisinin Yorumu (Commentarii In Porphyrium A Se Translatum); Aristoteles’in Kategorileri (In Categorias Aristotelis Libri Quatuor); Aristoteles’in Yorum Üzerine’si (In Librum Aristotelis De Interpretatione Libri Duo); Aristoteles’in Birinci Analitikleri (Priorum Analyticorum Aristotelis Libri Duo); Aristoteles’in İkinci Analitikleri (Posteriorum Analyticorum Aristotelis Libri Duo); Tasım hakkında (De Syllogismo Categorico); Aristoteles’in Topiklerinini Yorumu (Topicorum Aristotelis Libri Octo Severino Boethio Interprete) ; Aristoteles’in Sofistik Çürütmeleri Üzerine Yorum (Elencorum Sophisticorum Aristotelis Libro Duo Severino Boetio Interprete). Boethius eserlerini yazarken Roma’da yararlanabileceği çok geniş bir kitaplık bulunmaktaydı. Kendisinden önceki Latin Kilise Babalarının eserlerinden Augustinus gibi epeyce faydalanmıştır. Bununla birlikte Origenes, Nyssa’lı Gregorius ve Naziansus’lu Gregorius gibi Platonculukları ile meşhur Grekçe yazan filozofların etkilerini eserlerinde görmek her zaman mümkün değildir. Yukarıdaki yapıtlara bakıldığında bütün bir ömrün vakfedildiği büyük bir çalışma yükü görülmektedir. Özellikle Grekçeden yapmış olduğu çeviriler Latince yazanların dünyasına paha biçilmez bir katkı sağlamıştır. Porphyrios’un Isagoge ’sine yaklaşık olarak 500 yılında bir yorum yazmıştır. Bu yorum için Isagoge ’nin Marius Victorinus tarafından önceden yapılmış bir çevirisini kullanmış; fakat bu metni tatmin edici bulmamıştır. Bu yüzden, daha sonraları yorumlarını yaptığı bütün eserleri önce Grekçeden Latince ye çevirmeye başlamıştır. Boethius, Aristoteles ile Platon’un eserlerinin tümünü çevireceğini ve böylelikle ikisinin aslında pek çok sorunda ortak düşündüğünü göstereceğini belirtmişse de bu dileğini gerçekleştirememiştir. Aristoteles’in neredeyse bütün mantık eserlerini çevirmiş; buna karşın Platon’dan hiçbir diyalogu çevirme şansını bulamamıştır. Yorumcu kimliğiyle de özellikle mantık eserleri üzerine yoğunlaşmış, bazıları için (Isagoge, Peri Hermeneias, Kategoriae) iki ayrı yorum birden yazmıştır. Bonaventura ya da asıl adıyla Giovanni (Covanni okunur) Fidenza, İtalya’nın Viterbo kenti yakınlarındaki Bagnoregio’da (Banyorecio okunur) 1221 yılında doğdu. Bazı kaynaklar, Bonaventura’nın doğum yılı olarak 1217’yi de dile getirmektedir. Aksi yöndeki pek çok baskıya karşın 1238 yılında Fransisken tarikatına girdi. Bundan hemen sonra Paris Üniversitesi’nde Alexander Haliensis’in danışmanlığı ve idaresinde eğitimine devam etti. Haliensis’in onun üzerindeki etkisi büyük olmuş, kendisine “baba” ve “üstad” demiştir. Eğitimini tamamladıktan ve Petrus Lombardus’un Sententiae (Fetvalar) adlı eseri üzerine bir yorum yazdıktan sonra, yaklaşık olarak 1248 yılında Paris Üniversitesi’nde ders vermeye başladı. Adı geçen eser üzerine kaleme aldığı yorumunu 1248-1251 yılları arasında öğrencileriyle derslerinde paylaştı. 23 Ekim 1256 tarihinde Bonaventura ve Thomas Aquinas Paris Üniversitesi’nde bir ilahiyat kürsüsü elde etmek amacıyla başvuruda bulundular. Paris Üniversitesi o tarihlerde dilenci tarikatlardan sayılan Fransisken ve Dominiken tarikatlarına mensup olanları üniversiteye kabul etmiyordu. Bu yüzden onun ve Thomas Aquinas’ın doktoraları 1257 yılının Ekim ayına kadar durduruldu. 1257 yılında Bonaventura Fransisken tarikatının başına getirildi ve bundan dolayı üniversite hayatı noktalanmış oldu. Tarikatın başındaki yedinci kişi olarak çalışmalarına devam etti ve yazılar yazdı. Onun başkanlığı döneminde tarikat epeyce gelişti; bu yüzden tarikatın ikinci kurucusu olarak ünlendi. 1273 yılında Kardinal olan Bonaventura, Thomas Aquinas ile aynı yılda, 1274 yılında, 15 Temmuz günü öldü. 14 Temmuz 1482’de aziz ilan edildi ve 1587’de Kilise Doktoru mertebesine yükseltildi. Bonaventura’nın eserleri arasında, yukarıda da dile getirilen Petrus Lombardus’un Sententiae’sine yazdığı Commentarius in Quatuor Libros Sententiarum Petri Lombardi, (Petrus Lombardus’un Fetvaları Üzerine Yorumlar) önemli bir yer tutmaktadır. Bunun dışında Itinerarium Mentis in Deum (Aklın Tanrı’ya Yolculuğu), De Reductione Artium ad Theologiam (Sanatların İlahiyata İndirgenmesi Hakkında) adlı eserleri önem taşımaktadır. Augustinus (Avgustinus şeklinde okunur), Kuzey Afrika’nın en önemli tarihsel yerleşimlerinden biri olan Kartaca şehrinin batısındaki Thagaste’de (Cezayir’de bulunan bugünkü Souk Ahras kenti) MS 13 Kasım 354 yılında dünyaya geldi. Bir pagan olan babasının adı Patricius, Hıristiyan olan annesinin adı ise Monica’ydı. Augustinus sahip olduğu her şeyi annesine borçlu olduğunu söylemiştir. Eğitimine Thagaste’de başlamış, daha sonra komşu kent olan Madaura’daki okula gönderilmiştir. Burada Latin klasiklerini okumaya başlamış, böylelikle annesinin inancından ve düşüncelerinden uzaklaşmıştır. Yetenekli bir çocuk olmasına karşın Yunanca derslerine olan ilgisizliği dikkat çekiciydi. Yunancadaki zayıflığı, daha sonraları Augustinus’un Antik Yunan düşüncesine ilişkin okumalarını eksik gerçekleştirmesine neden olmuştur. Bu durum, aslında o dönemdeki pek çok filozof için de geçerlidir. Madaura’daki eğitiminden sonra retorik konusunda eğitim almak üzere MS 370 yılında Kartaca kentine gitmiştir. Bu kent, onun o zamana kadar karşılaştığı en büyük yerleşim yeriydi. Burada bir kadın ile beraber yaşamış ve bu ilişkisinden Adeodatus (Tanrı tarafından verilmiş olan) isimli bir oğlu olmuştur. Cicero’nun şu anda kayıp olan Hortensius isimli eserini okuduktan sonra bir hakikat araştırmasına başladı. Bu yüzden o dönemde etkili bir dini inanış olan Maniciliğe girdi. Augustinus’a göre bu din o zamana kadar kendisine sunulan en akılsal açıklamaları yapmaktaydı. Manicilik, Manes veya Mani tarafından üçüncü yüzyılda kurulmuş bir inanç sistemidir. İran’da hâkim olan eski inanışlarla Hristiyanlığın bazı ögelerinin uzlaşımına dayalı olan bu dine göre, evrende iki güç hüküm sürmekteydi. Buna göre evrende Ormuzd denen bir iyi ilke, yani ışık ile Ahriman denen bir kötü ilke, yani karanlık hüküm sürmekteydi. Bu özelliğiyle Manicilik, ikici (düalist) bir görünüm sergilemekteydi. Bu ilkelerin her ikisi de sonsuzca bir varoluşa sahiptir ve aralarındaki mücadele de sonsuza kadar devam edecektir. Augustinus, işte bu inancın etkisinde kalarak annesinin dininden epeyce uzaklaşmış şekilde 374 yılında Thagaste’ye geri döndü ve burada yaklaşık bir yıl gramer ve edebiyat dersleri verdi. Aynı yılın sonbaharında bu kez Kartaca’da bir retorik okulu açtı ve 383 yılına kadar orada kaldı. Felsefe ile durmaksızın uğraşan Augustinus için Manicilik pek çok soruya cevap veremez hâle gelmişti. İnsan düşüncesinde kesinliğin nereden kaynaklandığı,iki ilkenin niçin sonsuza dek birbiriyle kavga içinde olduğu gibi sorular Augustinus’u bunaltmaktaydı. Bu sorun ve düşüncelerle dolu olarak 383 yılında Roma’ya gitti ve burada bir retorik okulu açtı. Düşüncelerindeki karmaşıklık onu akademik şüphecilerin tartışmalarına sürükledi ve bir süreliğine şüpheci yaklaşımları oldu. Daha sonra kendisine birinci dereceden felsefi düşünmeyi tanıtan Yeniplatoncular Plotinos ve Porphyrios’un bazı eserleriyle tesadüfen tanıştı. Yeniplatonculuk, Plotinos (MS 204/205270) isimli bir düşünür tarafından kurulmuş ve okullu anlamda ilk teşkilatlanmasını da Roma’da gerçekleştirmişti. Aslen Mısırlı (Lycopolis) olan Plotinos, 244 yılı dolaylarında Roma’da bir felsefe akademisi kurmuş ve burada yirmiş beş yıl boyunca ders vermiştir. Kaleme aldığı Enneades isimli kitap, kendisinden sonraki neredeyse tüm Ortaçağ filozofları için vazgeçilmez bir başvuru kaynağı olmuştur. Enneades,Plotinos’un öğrencisi olan Porphyrios (Porfüryos okunur) tarafından her biri 9 makaleden oluşan 6 kısımlık bir kitap olarak hazırlanmıştır. Bu kitaptaki temel tezler şöyledir: 1 Gerçekliğin maddi olmayan bir en yüksek formu vardır (İdea). 2 Görülebilir veya duyulanabilir olan şeylerden daha yüksek bir gerçeklik seviyesi bulunmaktadır. 3 Bilmenin tecrübi formlarından çok zihinsel görüyü tercih etmek gerekir. 4 Bazı formlar ölümsüz karakterdedir. 5 Evren, özü gereği iyidir. Augustinus işte bu düşünceler doğrultusunda şekillenmiş olan Yeniplatoncu düşünürlerin eserlerinden etkilendi ve bu eserler Augustinus’un maddeci düşünceden uzaklaşmasına ve aynı zamanda moral hayatını arındırması için kıpırdanmasına yardımcı oldular (Maurer, 1982: 3). Augustinus 384 yılında Milano’da öğretmenlik yapmaya başladı ve burada, yukarıda anılan filozofların Yeniplatoncu eserlerini etkisiyle Hristiyanlığa yeniden ilgi duymaya başladı. Paulus’un Yeni Ahit’teki yazılarını tekrar tekrar okudu. Yeniplatoncu eserlerdeki bilgelik ile Hıristiyanlığın bu bilgeliğe paralel olması gerektiğini söylediği hayat arasında bir ilgi kurmaya başladı. 387 yılında Milano Piskoposu Ambrosius tarafından vaftiz edilerek Hristiyanlığa adım attı. Bundan önceki yaklaşık bir yıl boyunca dostları ve aile bireyleri ile birlikte âdeta bir hazırlık dönemi yaşadı ve bu arada Milano’nun kuzeyindeki Cassiciacum’da en önemli eserlerini kaleme aldı. 388’de tekrar Afrika’ya döndü ve doğduğu yer olan Thagaste’de küçük bir manastır kurdu. 396’da Hippo piskoposu oldu ve 28 Ağustos 430’daki ölümüne değin bu görevi sürdürdü. Augustinus, bugün anlaşıldığı şekliyle felsefi bir eser kaleme almamış olabilir.Bununla birlikte onun dinî kaygılarını daha iyi anlatabilmek adına başvurduğu felsefi oluşumları pek çok eserinden ayıklamak ve izlemek de mümkündür. Bütüneserlerini Migne baskılı Patrologia Latina’nın 38 ve 47. ciltlerinde bulmak mümkündür. Augustinus’un bütün eserlerinin İngilizceye çevirisi M. Dods tarafından 15 cilt hâlinde yapılmış ve bu çalışma 18711876 yılları arasında Edinburgh’da yayımlanmıştır. Eserlerinin pek çoğunun ayrı baskıları da bulunmaktadır. Augustinus’un başlıca eserleri şunlardır: Düzen Hakkında (De Ordine), fiüphecilere Karşı (Contra Academicos), Güzel Hayat Hakkında (De Beata Vita), Soliloquia, Ruhun Ölümsüzlüğü Hakkında (De Immortalitate Animae), Müzik Hakkında (De Musica), Ruhun Niceliği Hakkında (DeQuantitate Animae), Seçme Özgürlüğü Hakkında (De Libero Arbitrio), Öğretmen Hakkında (De Magistro), Hristiyanlık Öğretisi Hakkında (De Doctrina Christiana). İtiraflar (Confessiones), 400 yılı dolaylarında kaleme aldığı bir eserdir. İtiraf geleneğinin neredeyse başlatıcısı olmuş bir denemedir. Yüksek edebi karaktere sahip olan bu eserin bir kısmı Türkçede mevcuttur. Teslis Hakkında (De Trinitate), Tanrı Devleti (De Civitate Dei), Retractationes (Bu eseri yaklaşık olarak 427 yılında tamamlanmıştır. Bütün bir düşüncesini yeniden gözden geçirdiği bu çalışmasına, Augustinus’un herhangi bir eseri kullanılırken daima başvurulmaktadır). Anselmus’un hayatı hakkındaki en kapsamlı bilgileri, onunla 1079 yılında tanışan Rahip Eadmer adlı bir tarihçinin kaleme aldığı Vita Anselmi (Anselmus’un Hayatı) başlıklı eserden edinmekteyiz. İtalya’nın kuzeyindeki Aosta’da 1033 yılında Roma asilzadesi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Anselmus, bu yüzden bazı zamanlar Aostalı Anselmus olarak da anılmaktadır. Babasının adı Gundulf, annesinin adı Ermenberga olan Anselmus, 23 yaşına kadar kaldığı Aosta’da Benedikten tarikatının rahipleri tarafından eğitildi. Yaklaşık üç yıl boyunca Avrupa’da değişik yerleri ziyaret etti ve 1059’da Bec Manastırı’na geldi. Bec Manastırı o dönemde ünlü diyalektikçi Lanfranc (1010, Pavia1089, Canterbury) tarafından yönetilmekteydi.Özgür sanatlar konusundaki eğitimi ile tüm Avrupa’da ün kazanmış olan bu manastırda 1078 yılında, Bec Manastırı’nın kurucusu ve ilk başrahibi olan Herluin öldükten sonra başrahip seçildi. Anselmus, eğitim konusunda Lanfranc zamanından itibaren ün kazanmış olan Bec Manastırı’na daha büyük bir ivme kazandırdı. Eğitimin yanı sıra önemli çalışmalara da imza atan Anselmus, bu dönemde pek çok eserini kaleme aldı. Bec’teki hocası Lanfranc, Canterbury başpiskoposu idi ve bu görevini sürdürürken 1089’da öldü. Anselmus,onun görevine 1093 yılında atandı. İngiltere Krallığı ile kilise arasındaki kavgada kilise adına önemli kazanımlar elde etti. 21 Nisan 1109’da öldüğünde Canterbury’deki görevini hâlâ sürdürmekteydi. Cenazesi katedralin içine gömüldü. Bir yangından sonra mezarı gene katedralin içinde başka bir yere nakledildi; ancak nerede olduğu daha sonra unutuldu. 1494’te aziz ilan edildi ve 1720 yılında Kilise Doktoru unvanına layık görüldü. Anselmus, bazı eserlerini Bec Manastırı’ndaki görevi sırasında, bazılarını ise Canterbury başpiskoposu iken yazmıştır. Kaleme aldığı eserleri arasında Okur Yazar Hakkında (De Grammatico), Monologion, Ruhun Tanrı’ya Seslenişi (Proslogion), Hakikat Hakkında (De Veritate), Seçme Özgürlüğü Hakkında (De Libertate Arbitrii), De Casu Diaboli, İktidar ve İktidarsızlık Hakkında (De Potestate et Impotentia), İmkân ve İmkânsızlık Hakkında (De Possibilitate et Impossibilitate) ve Zorunluluk ve Özgürlük Hakkında (De Necessitate et Libertate) bulunmaktadır. Canterbury başpiskoposu olduğu dönemde kaleme aldığı eserlerinden bazıları şunlardır: Tanrı Niçin İnsan Oldu? (Cur Deus Homo?), De Processione Spiritus Sanctus, De Sacramentis Ecclesiae ve Epistola de Incarnatione Verbi. Petrus Abelardus, Fransa’nın Nantes şehri yakınlarında yer alan Le Pallet’te aşağı tabakadan bir ailenin oğlu olarak 1079 yılında dünyaya geldi. Kısa zamanda parlak zekâsı ile sivrildi. Özellikle mantık (diyalektik) alanında çok başarılıydı. Bu alandaki eğitimini sırasıyla Melun, Corbeil ve Paris’teki okullarda aldı. Paris’teki Notre Dame ve Mont St. Genevieve okullarında kürsü sahibi oldu. Bu sırada tanıştığı ve gizlice evlendiği Heloise ile olan ilişkisinden dolayı Paris’ten ayrılmak zorunda kaldı. Değişik manastırlarda farklı tarihlerde görevler üstlendi. Her zaman karşısında rakipleri oldu ve onlarla mücadele etmek zorunda kaldı. Bernardus tarafından sapkınlıkla suçlandı ve Sens Konsiline 1141 yılında çağrıldı. Papa’ya yazdığı bir mektupla suçlamaların asılsızlığını ispat etmeye çalıştı. Öğretisinin aklanması na yönelik olarak ortaya çıkartılan bu mektubuna Apologia veya Apologeticus denmektedir. Ne var ki bu mektup onun aklanmasına yardımcı olmadı ve Papa II.Innocentus’un emirnamesi ile sessiz kalma cezasına çarptırıldı. 1142 yılında öldü. Bazı felsefe tarihçilerinin dediğine göre Abelardus bir şövalye karakterine sahipti. Heloise’e yazdığı mektuplar ve kendi hayat hikâyesi olan Historia Calamitatum Mearum (Benim Felaketimin Tarihi), felsefe tarihi içinde rastlanan ender otobiyografilerdendir. Abelardus üzerine çalışanlar, onun eserlerini üç grupta değerlendirmektedirler: • 1121 yılından önce çeşitli eserler hakkında kaleme aldığı yorumlar : Abelardus bu eserlerine Introductiones Parvulorum (Küçük eserlere Giriş) adını vermektedir. • Birinci gruptaki gibi küçük çalışmalar olan mantık araştırmalarını kapsamaktadır. Çeşitli felsefi konuları Abelardus’a özgü bir tarzda irdeleyen çalışmaların arasında Logica (Ingredientibus), Nostrorum Petitioni Sociorum; Porphyrios üzerine olan Categoriae, Periermeneias bulunmaktadır. • Herhangi bir eserin yorumu olmayıp bizzat kendi düşüncelerini içeren Dialectica. İlahiyat alanında kaleme aldığı eserler arasında De Unitate et Trinitate Divina (İlahi Birlik ve Teslis Hakkında), Theologia Christiana (Hristiyan İlahiyatı), Sic et Non (Evet ve Hayır) ve ahlaki konulara da değindiği bir inceleme olan Scito Te Ipsum (Kendini Bil) sayılabilir. Historia Calamitatum Mearum ile Dialogus inter Judaeum, Philosophum et Christianum önemli bir yer tutmaktadır. Bu son iki eserin Türkçe çevirileri bulunmaktadır. |
Kategori
All
|