Tommaso Campanella (1568-1639) Güney İtalya’da doğdu ve küçük yaşlarda Dominiken mezhebine girdi. Erken yaşlardan itibaren Aristoteles muhalifi oldu. Bernardino Telesius’un empirizmine bağlandı ve bilginin temelde duyum olduğunu ve her şeyin doğası bakımından duyuma sahip olduğunu öne sürdü. Ona göre, felsefi bilgi ve her türden bilim, yalnızca duyumun farklı biçimleridir. Doğa aynı zamanda Tanrının bir görünümüdür. İnanç ise bir bilgi biçimidir. Aristotelesçiliğe ve resmi kilise öğretilerine karşı aldığı düşmanca tavır ve devlet yapısının değiştirilmesi konusundaki görüşleri nedeniyle yargılanmış, 27 yılını hapislerde geçirmiş, yine de düşünce ve inançlarından ödün vermemiştir. Biz burada, toplum düşüncesi bakımından onun Güneş Ülkesi adlı yapıtı üzerinde duracağız. Bu yapıtta şiddetten, baskıdan, düzensizlik ve akıl dışılıklardan arınmış, eşitlik ve sosyal adalet ilkelerini gerçekleştirmiş, doğa ile uyum içinde olan ideal bir toplum düzeni betimlenir. Bu toplum düzeni, Tanrının içkin sanatçılığı ve bilgeliğini yansıtmaktadır. Yapıt, Colomb’un keşif gezilerine katılmış Cenovalı bir kaptanla Ospitalario adlı kişi arasında geçen şiirsel bir konuşmadır. Campanella kendi döneminin toplumlarını, doğal yaşamdan tümüyle uzaklaşarak, adaletsizliğin ve mutsuzluğun labirentine dönüşmüş gördüğü için bir ütopya yazmak gereğini duymuştur. Onun düşündüğü, politik olarak düzenlenmiş bir toplumdur; tüm bireysel parçaları, toplumsal bütünlük ile uyumlu olan, parçanın bütünde, bütünün parçada birbirini tamamladığı ve tanımladığı bir ideal siyasal birlik olarak bir devlet her şeyden önemli görünmektedir. Bu devlet ve toplum idealini Güneş Ülkesi adı verilen yerde gerçekleşmiş olarak düşünür. Burası Seylan’a bağlı Topraban adasındadır. Güneş Ülkesi iklim bakımından insan sağlığına uygun olan bir coğrafyada kurulmuştur ve iç içe sıralanmış daire biçiminde duvarlarla korunmaktadır. Sayıca yedi olan dairesel duvarlar arasında çeşitli yerleşim alanları oluşturulmuştur. Bu ütopik devlet, komünizm benzeri bir yapı sergiler: Özel mülkiyet yani mal mülk ve kazanç ayrımı yoktur. Tüm kazanımlar herkesindir ve bu bağlamda devletindir. Tüm yapılanlar devlet ve toplum adına yapılır. Bu ülkenin dünya görüşünde bilim ve felsefe egemendir; yaşama biçiminin ve devlet yönetiminin temelinde bilgi ve bilimsel aydınlanma yatar; doğayla uyumlu bir bilimsel gelişme öngörülür. Oysa çağımızda bilim ve teknoloji doğa için bir tehdit haline gelmiştir. İnsanlar arasındaki biricik ayrım bilgi bakımındandır; bilgi üstünlüğüne göre çeşitli görevlere getirilirler. Görevlerini en iyi yapanlar toplum katında daha itibarlı duruma gelirler. Devleti yönetenler kuramsal bilgileri bakımından da pratik bakımdan da iyi yetişmiş kimselerdir. Güneş Devletinin başında hem filozof hem de rahip kimliği olan bir hükümdar bulunmaktadır. Ülkenin en bilge insanıdır ve görevini ölünceye dek sürdürebilir ama kendisinden daha bilge biri çıkarsa yerini ona bırakmak zorundadır. Felsefeci ve din adamı kimliğine uygun olarak Metafizikçi ya da Başrahip adlarıyla anılan bu en üst yönetici, güç, bilgelik ve sevgi edimlerini kişiliğinde birleştirmiştir. Üç yardımcısı da Güç, Akıl ve Sevgi adlarını taşırlar. Güç, savaş barış ve askerlik ile ilişkili işleri yönetir. Bilim dalları, bu bilim dallarında çalışan araştırmacılar, tüm meslekler ve mesleki işler, Aklın görev alanı içinde yer alırlar. Bilimlerin başındaki uzmanlar onun buyruğu altındadır. Bütün bilimler Bilgi adı verilen tek bir kitapta şaşırtıcı bir açıklıkla özetlenmiştir. Sevgi ise ülkede sağlıklı kuşaklar yetiştirilmesi görevini üstlenmiştir. Eğitim öğretim işlerinin düzenlenmesi de onun sorumluluğundadır. Bu ülkede More’un yaklaşımına karşıt olarak aile ve evlilik kurumları yoktur. Sağlıklı ve birbirine uygun bireyler devlet izniyle birlikte olup sağlıklı çocuklar dünyaya getirirler. Sevgi, tüm sağlık konularını titizlikle izler ve düzenler. Yaşam da dâhil her şey ortaklaşadır. Tüm çocuklar devletindir ve devlet tarafından büyütüp eğitilirler. Kamuya ait evlerde yaşarlar, kadınlara ve erkeklere ayrılmış kısımlarda hemcinsler olarak yatarlar. Söz konusu evlerde uzun masaların çevresine oturarak hep birlikte karınlarını doyururlar. Ülkede tümüyle komünal toplulukçu bir yaşam söz konusudur. Hiçbir kimsenin hiçbir şeyi olmaması temel ilkedir. Çünkü bir şeylere sahip olmak bencilliği körükleyecek insanda her şeyden önce bulunması gereken yurt sevgisini azaltacaktır. Matematik ve doğal bilimler temeli üzerine oturtulmuş olan eğitim öğretim her aşamada zorunlu tutulmuştur. Öğrenciler yeteneklerine bağlı olarak farklı meslekler için özel eğitim alırlar ve herkes yeteneklerine göre bir işe yerleştirilir. Hiçbir konu rastlantıya bırakılmaz. Spor eğitimi açık havada gerçekleştirilir. Çocukların ve yetişkinlerin eğitim almasının en ilginç yolu, kent duvarlarına çizilmiş olan resim ve şekillerin sürekli önlerinden geçildikçe izlenmeleri ve algılanmaları yoluyla olur. Duvarlarda sanatsal resimlerin yanı sıra, temel ansiklopedilerin içerdiği tüm bilgilerin resmedilmiş biçimleri bulunur. En iç duvardan en dış duvara doğru ve küçükten büyüğe doğru her bir duvara bir gezegen resmi çizilerek, bunların tanınmaları ve öğrenilmeleri sağlanmaktadır. Duvarlar ayrıca bir tiyatro sahnesi görevi de görmektedir. Küçük çocuklar alfabeyi, okuma yazmayı ve daha başka pek çok bilgiyi bu duvarlar üzerindeki çizimlerden salt bir oyun oynar gibi öğrenirler. Eğitim süreçlerinde çeşitli aletlerden de yararlanılır ve oldukça ileri eğitim yöntem ve teknikleri önerilir. Ülkede çarşı pazar alışverişi ve para bulunmaz. Lüks tüketim de dâhil her şey devlet tarafından karşılanır ve kişilere doğal bir hak olarak dağıtılır. Yine de yabancılardan bazı şeyler almak için ülkenin belli bir parası vardır. Günlük çalışma 4 saatle sınırlıdır. Bu süre Platon’da 8, More’da 6 saatti. Ülkede insanlar çok çalışkan ve verimli oldukları için 4 saatlik bir çalışma yeterlidir. Tembellik en büyük etik değersizliktir ve cezalandırılır. Çalışma dışındaki vakitler bireysel gelişimi amaçlayan etkinliklere ayrılmıştır. Ülkede herkes gereksediğini ve hak ettiğini elde eder. Kimse başkasının durumuna ya da konumuna göz dikmez. Her konuda temel ölçüt toplumun iyiliğidir. Bu şekilde hem birey hem de toplum mutlu olur. Campanella’nın bu görüşleri geliştirirken dönemin koşullarından etkilendiği anlaşılmaktadır. O dönemin İtalyan Kent devletlerinde kalabalık kitleler ağır işlerde ezilirken bir avuç aristokrat aylaklık içinde soysuz bir hayat sürmekte, sonuçta her iki kesim de mutsuz olmaktaydı. Oysa Güneş Ülkesinde herkesin işi vardır, iş yükü ağır değildir ve kalan süreler bedeni ve ruhu geliştiren uğraşlara ayrılmıştır. Campanella yasal eşitlik ilkesi üzerine sınıfsız bir toplum modeli önerse de devletin başında görev ve yetkileri mutlak bir monark bulunur. Bu, bir tür evrensel papalık monarşisi olarak yorumlanmıştır. Çünkü bu ideal toplumun dinsel tercihi Hıristiyanlıktır ve bireylerin içtenlikli ve saf bir dinsel eğitim almaları önemsenmektedir. Yurttaşlar, her şeyin ortaklığını savunan havarilerin yaşamlarını örnek alırlar. Yine de bu toplumda bilimsel aydınlanma ve bilgiye verilen yüksek değer, More’un Ütopyasına göre daha dikkat çekicidir. Adeta bir bilgi toplumu yaratılmak istenmiştir. Campanella’nın More’dan bir yüzyıl sonra yazmış olması ileri Rönesans yüzyıllarında bilgiye ve bilimsel ilerlemeye verilen değerin bir yansımasıdır. More, Ütopya’sında daha çok toplumsal koşulların iyileştirilmesiyle ilgilenmekteydi. Campanella ise adı gibi aydınlık olan ülkeyi bilgi ve bilimin aydınlatmasını istemiştir. Bu istem Francis Bacon’un Yeni Atlantis’inde doruk noktasına ulaşacaktır.
0 Comments
Leave a Reply. |
Kategori
All
|